Bütün bir felsefe tarihi, insanlığın tarih boyunca sürekli tecrübe ettiği en hayati sorunlarına çözüm üretebilmek amacıyla kavramlar, düşünceler, kuramlar, yöntemler ve perspektifler geliştiren filozofların tarihidir. Bu nedenle felsefe tarihi, kullanmasını bilen için gerçekten yaşamsal öneme sahip bir hazinedir. Felsefe, hayattan uzak salt soyut fikirler toplamı değildir. Doğuşundan günümüze felsefe, esasen mutluluğa erişebilmek adına ruh ve zihin sağaltımını ve terbiyesini amaç edinen pratik bir yaşam biçimidir. Dolayısıyla bir felsefi danışandan, felsefe tarihinde üretilmiş kavramlara, düşüncelere, kuramlara, perspektiflere ve özellikle aşağıda sıralayacağımız yöntem ve yaklaşımlara hâkim olması ve bunları bireysel durumların analizinde etkili bir biçimde kullanabilmesi beklenir:

  • Sokratik Yöntem: Buna analitik yöntem de diyebiliriz. Temelde sahip olduğumuz kavramların ve inançların dil ve mantık bakımından rasyonel bir biçimde analiz edilmesini ifade eder. Sokrates, ömrü boyunca iyi bir hayatın nasıl olması gerektiğini ve dolayısıyla nasıl yaşamamız gerektiğini sorgulayan birisiydi. Elbette Tanrı Apollon’un müridi idi ve nihai gayesi de erdemli ve akıllıca idare edilen, kısaca Tanrısallığa yakışır mutlu bir hayat sürebilmek idi. Bunun için de kendisini adeta bir peygamber gibi görmüş ve Atina’nın insanlarıyla öncelikle diyaloğa girmiştir. İronik bir biçimde hiçbir şey bilmediğini ve yanılabilirliğini itiraf ederek başlattığı saygı ve hoşgörü çerçevesindeki diyaloglarında insanların en emin oldukları kavram, inanç, fikir ve değerleri sorgulayarak ve karşı tezler üreterek gerçekte nasıl bir hayat yaşadıkları ve yaşamaları gerektiği konusunda ne denli sığ, kör, bilgisiz ve çelişkili olduklarını kendilerine adeta itiraf ettirmiş ve en nihayetinde diyaloğa girenlerin kendi içlerindeki ışığı görmelerini ve o ışığı takip etmelerini fikir ebeliği yoluyla sağlamıştır. Felsefi danışmanlığa en çok ilham veren de bu Sokratik yöntem olmuştur. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, danışanıyla ilkin saygı ve hoşgörü çerçevesinde anlamaya dayalı bir diyaloğa girmeli ve böylelikle danışanın kişiliğine, kendiliğindenliğine ve özgürlüğüne müdahale etmeden kendisini samimice açmasına imkan tanımalıdır. Bu diyalogda danışman her şeyi bilen, ölçen ve tanı koyan biri havasında olmamalıdır. Aksine yanılabilirliğini kabul eden, önyargılarının farkında olan, danışanın dünyasını anlamaya, anladıklarını danışanıyla paylaşmaya, danışanıyla birlikte yeni bir şeyler öğrenmeye ve inşa etmeye istekli ve hevesli biri olmalıdır. Sonrasında, eleştirel/analitik bir yaklaşımla danışanın akıl yürütme süreçlerini, kavram, fikir ve değer dünyasını incelemeye ve inceleme sonunda elde ettiği tablonun ya da şemaların danışanın bilişsel, duyuşsal ve davranışsal olarak gündelik hayatına yansımalarını görmeye çalışır. Daha sonra karşı tezler üreterek, danışanın düşünme ve akıl yürütme süreçlerinde nerelerde yanlış yaptığını veya yapabileceğini görmesi beklenir. Son olarak, sorunların çözümünü danışanın kendisinin keşfetmesi sağlanır.
  • Kartezyen Yöntem: Bu yöntemi esasen Descartes’e borçluyuz. Descartes duygu, düşünce, inanç ve değerlerin temellerine inebilmeyi ve temelden zemini sağlam bir ev inşa edebilmenin yolunu bizlere öğreten düşünürdür. Bunun için ilk yapmamız gereken şey, doğruyu yanlıştan, bulanık ve belirsiz olanı net ve belirli olandan ayırt edebilmek ve gerçekten kesin ve güvenilebilir olanı bulabilmek için tüm düşünce, inanç ve değerlerden radikal bir biçimde kuşku duymaktır (metodik kuşkuculuk). İkinci basamak ise zemini, sağlam bir biçimde kurmamızı sağlayacak apaçık ya da açık-seçik olan güvenilir kavram ve fikirleri tespit etmek (açık-seçiklik). Üçüncü basamak da sağlam zemin üzerine inşa edeceğimiz binayı oluşturacak malzemeleri parçalara ayırarak analiz etme ve her bir parçanın tek tek anlamını ve işlevini kavramaktır (analiz). Bunu yapmanın amacı, zemin üzerine inşa edilecek binanın yapı taşlarının sağlam zeminle uyumunu görebilmektir. Dördüncü basamak, zemin üzerine inşa edeceğimiz binanın yapı taşlarını sağlam bir biçimde örerek evin tamamını ortaya çıkarmak (sentez). Ve son olarak, sık sık yaptığımız iş ve işlemleri geri dönüp kontrol ederek hata payını en aza indirgemektir (kontrol). Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, öncelikle danışanın eleştiriye açık kapı bırakmadığı kökleşmiş, sabit fikir ve inançlarına odaklanarak onu kuşkucu ve eleştirel bir diyalogun içine sokar. İkinci adımda, danışanın doğru, güvenilir ve temellendirilebilir temel kavram, inanç, fikir ve değerleri bulabilmesine ön ayaklık eder. Sonrasında danışman, danışanın bu temel kavram, inanç, fikir ve değerlerin üzerine inşa edilecek hayat tecrübesine ait tüm malzemeyi analitik bir gözle incelemesi ve sonrasında sistematik, tutarlı ve anlamlı bir hayat felsefesi geliştirmesine bir empatik ortak olarak eşlik eder. Son olarak, danışanın hayat felsefesini geliştirirken kat ettiği tüm basamakları tekrar tekrar kontrol etmesi ve yere ve zamana göre yeniden gözden geçirmesi beklenir.
  • Fenomenolojik Yöntem: Fenomenolojik yöntem, bilincimizin nesnesi olan şeylere kendi kavram, inanç, duygu ve düşüncelerimizi, teori ve ideolojilerimizi paranteze alarak yaklaşmamızı ve böylelikle tecrübe edilen ve bilincinde olunan şeyin kendisini size açmasını sağlar. Bu yöntemle ulaşılacak olan şey, tecrübe edilen ve bilincinde olunan şeyin saf özüdür. Bir bakıma tecrübe edilen her tür olayda veya vakada yorumlardan ayıklanmış bir öze ulaşmak amaçlanır bu yöntemle. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, diyalog kurduğu kişiyi algılarken ve dinleyip anlamaya çalışırken hiçbir zaman kişisel inançlarının ya da bilimsel bir kuramın gözlüğüyle bakmamaya çalışmalı, onu belli kategori ve şemalara koymamalı, ona nasıl düşünmesi ya da davranması gerektiğini asla söylememelidir. Yani felsefi danışman danışanına yöneldiğinde önyargılarının, inançlarının, yorumlarının ve nedensel açıklama şemalarının bilincinde olmalı ve bunları paranteze almalıdır. (epoche). Sonrasında da eidetik, yani öze odaklanan bir sezgi yoluyla danışanın tecrübe dünyasındaki saf, hakiki, gerçek, yani özsel olanın bilincine varabilmelidir.
  • Diyalektik Yaklaşım: Bu belki de felsefi danışmanlıkta kullanılabilecek en etkili yöntemlerden birisidir. Bu yöntem, insanlığın kadim mistik tarihinin üretmiş olduğu en önemli yöntemlerden birisidir ki, bunun örneğini Herakleitos’un ve Mevlana’nın “iyi ve kötü bir ve aynı” sözünde, Taoizm’in Yin ve Yang’ında buluruz. Hayat, zıtlıklar üzerine kuruludur ki mutlu bir hayatın sırrı hiçbir şeyi güzel-çirkin, iyi-kötü gibi kategorilerle değerlendirmeden aşırılıkların farkına varabilmek ve evrende, bireysel hayatımızda ve toplumda işbaşında olan karşıtların dengeli bir biçimde çekişerek hareketi, gelişmeyi ve yaratıcılığı sürekli kılmasını sağlamaktır. Bir yanımızı tıka basa doldururken o bir yanımızı anlamlandıran ve onun varlık sebebi olan karşıt yanımızın boşaldığının çoğu zaman farkına varamayız. Kalabalıktan sükûnete kaçar; sükûnetten bunalır gürültüye koşarız. Fazla baskıdan özgürlüğe koşar; aşırı özgürlükten bunalır düzenliliği ve disiplini ararız. Bir felsefi danışmanın bu yöntemle yapabileceği şey, bireysel sorunlarınızın gerisindeki dolu-boşlukları veya aşırılık-yoksunluk ortaya çıkarabilmektir. Çünkü birçok sorunun gerisinde karşıtlar arasındaki dengeyi sağlayamamanın yarattığı çelişkiler, çatışmalar, tatminsizlikler ve tükenmişlikler vardır. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, danışanın tecrübe dünyasındaki dengeli gerilimi bozulmuş karşıtlıkların neler olduğunu danışanla birlikte tespit edebilmek için danışanın yaşam öyküsünden, hayata bakışını belirleyen temel düşünce ve inançlardan hareketle ayrıntılı bir düşünce analizine girişir ve dengeyi bozan düşünsel etmen ve süreçleri tespit etmeye çalışır. Bu sürecin sonunda danışanın ihmal ettiği, yok saydığı, bilinçli ya da bilinçsizce kaçtığı karşıtlığın farkına varması ve söz konusu karşıtlıktaki yoksunlaştırılmış, eksiltilmiş veya boşaltılmış ucu olumlu düşünceler geliştirerek ve bu düşüncelere göre davranarak tamamlaması ya da doldurması, aşırılaştırılmış ucu da denge sağlanana kadar eksiltmesi veya boşaltması beklenir.
  • Doğalcı Yöntem: Hiçbir varlık boşa yaratılmamış ve hiçbir varlık da tesadüfi değildir. Gerek devlet, gerek toplum, gerekse birey olarak yaptığımız en büyük yanlışlardan biri, kişilerin aklına, doğalarının ışığına güvenmemek ve daima çeşitli yollarla işe yaradığını düşündüğümüz sorgulanmamış kavramları, inançları, fikirleri ve değerleri dikte etmektir. Bunun sonucunda kişilerin doğaları baskılanarak, tırpanlanarak ve bozularak onların doğasına uygun olmayan kimlikler, roller, beklentiler, görevler yüklenir ve buna da inandırılırlar. Varoluşsal sorunların gerisinde büyük oranda söz konusu doğaya müdahale vardır. Bu müdahale, bireyin biricikliği, otantikliği, farklılığı ve özgürlüğü için de en büyük tehdittir. Bu yöntemin en etkili sözcüsü “iyiliğine dahi olsa hiçbir şeyin ve varlığın doğasına müdahale etme” diyen Taoist bilgeler, Emile’nin yazarı Rousseau ve Ivan Illıch, Samuel Neill gibi eleştirel pedagoglardır. Doğaya müdahale, bir şeyi ya da varlığı ayakta tutan ve ona özgü işlevini yerine getirmesini sağlayan denge halindeki karşıtların geriliminin bozulmasıdır ki birçok bireysel, toplumsal ve doğaya dair sorunun gerisinde bu bozulma vardır. Bu nedenle bir felsefi danışman, danışanın nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini ona dikte etmez; onu anlamaya, onunla birlikte öğrenmeye ve onun kendisini kendi doğal ışığını takip ederek anlamasını sağlamaya çalışır.
  • Varoluşçu yaklaşım: Varoluşçu yaklaşım, özellikle özgürlük ve otantiklik/kendi olma arayışıyla hayatın ve ölümün anlamını sorgulayan bir yaklaşımdır. Zira öznel hakikatinizi keşfetmeden anlamlı bir hayat sürmeniz pek mümkün değildir. Bu nedenle varoluşçu yaklaşım tüm değerlerin değerini sil baştan sorgulayarak bireye özgü, bireyi biricik ve özgür kılan kimlik ve değerlerin inşasına girişir. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, danışanın hayatı anlama ve anlamlandırma sürecine eşlik eder. Bunun için de danışanın biricik, özgür, sorumluluk duygusuna sahip, kendi seçim ve kararlarıyla kendisini kendine özgü bir biçimde var eden otantik bir birey olabilmesinin önünde duran bireysel ve toplumsal engellerin neler olabileceğine odaklanır. Nihayetinde danışanın kendi özgür kararlarıyla kendi özgün hikayesini yazma ve kendi varoluşunu seçip inşa etmesi sürecine eşlik eder.
  • Hermeneutik yaklaşım: Hermeneutik yaklaşım insanların duygu, düşünce ve davranışlarını içerisinde doğup büyüdükleri dili, tarihi, kültür ve geleneği dikkate alarak anlamaya ve anlamlandırmaya çalışır. Hermeneutik yaklaşım, insanın esasen maddi değil tinsel bir varlık olduğunu ve dolayısıyla insana ve onun eserlerine ilişkin sahih bir anlamanın ancak önyargılarımızın farkına vararak, insanı insan yapan dilsel, tarihsel ve kültürel bağlamı daima dikkate alarak, anlamaya çalıştığımız insanın tinsel dünyasıyla empati kurarak ve o dünyada daima bütün-parça ilişkisini gözeterek mümkün olabileceğini dile getirir. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, danışanına bilimsel bir nesneymiş ya da makineymiş gibi yaklaşmamalı, onu bilimsel kavram, kuram ve şemalarla açıklanabilecek bir nesne haline getirmemelidir. Danışanını açıklamaya değil daima anlamaya ve önyargıların mümkün olduğunca açığa çıkmasını sağlamaya çalışmalıdır. Danışanı anlamaya ve yorumlamaya çalışırken daima danışanın ait olduğu dilsel, tarihsel ve kültürel bağlamına büyük dikkat göstermelidir. Danışanın tinsel dünyasıyla empati kurup ona özgürce konuşabileceği bir ortam hazırlamalıdır. Kısaca, felsefi danışman iki farklı ufkun özgürce ve kendiliklerinden bir şey kaybetmeksizin buluşabileceği bir diyalogu tesis etmelidir.
  • Mistik yaklaşım: Tüm zıtlıkların bir olduğu bir birlik bilincine ulaşarak bütün varlıkların özde bir olduğunu, bütün ayrıştırmaların ve ötekileştirmelerin yapay olduğunu, bütün varlıklara evrensel bir sevgi ve merhametle yaklaşmak gerektiğini, kâinatın iyilik ve aşk ile dolu olduğunu çoğunlukla mistiklerden duyarız. William James’in ifadesiyle, nefsi arındırarak ve birlik bilincine ulaşarak anlamlı, mutlu ve iyimser bir hayatın kazanılabilmesi son derece mümkündür. Bu nedenle mistik literatür, tıpkı felsefe literatürü gibi kıymetli bir hazinedir. Benliğin terbiye edilebilmesi ve çeşitli mistik teknik ve uygulamalarla yeniden doğayla ve tüm varlıkla birlik ve bütünlüğün, içte de derin bir huzur ve mutluluğun elde edilmesi elimizdedir. Bunun yolunu bizlere öğretenler ise mistiklerdir. Dolayısıyla bu yönteme göre bir felsefi danışman, danışanın içsel huzur ve mutluluğuna katkı yapabilecek bütün mistik öğreti, teknik ve uygulamalara hakim olmalı ve bunları danışanın hizmetine sunabilmelidir. Ayrıca danışanların bireysel durumlarına göre benliğin terbiye edilmesini ve ruhsal arınmayı sağlayacak bir düşünce ve uygulama sürecine eşlik edebilmelidir. Böylelikle danışanın dar ve sınırlandırıcı, bu nedenle de aşırı arzu ve hırs yaratıp insanın acı çekmesine ve özgürleşememesine neden olan, bir benlik algısından kurtularak daha evrensel ve saf bir bilince ulaşması, bütün korkularını yenerek mutluluğa ulaşması, daha yaratıcı olması, bütün varlıklarla ve evrenle birlik bilincine ulaşarak bütünüyle iyimserleşmesi beklenir. Bu sürecin kazandıracağı şey, bilincin saflaşması ve genişlemesiyle gelen derin içsel huzur ve mutluluktur.